Toplumsallık İnsana Verdiğimiz Değer ve Hizmetle Boyutlanır (Mustafa Okumuş)


Bakarım da fukaranın, bilgi ve erdem sahiplerinin baştan yüzü soğuk olur. Ya da tuzu kurular, öyle şaş bakarlar onlara. Işığa sırt çevirirler; karanlığı alırlar önlerine. Böylece kalıcı değil, geçici değerlere tutsak ederler kendilerini. Farkına varmadan gerçeği, erdemi ve bilgiyi dışlama yanlışlığına düşerler. Kendi göreceli ölçülerini kullanarak bu kaynaklara yukarıdan bakma yanlışlığına düşerler de bunun bilincine varamazlar. At gözlüğü onlarda beyin ve yürek körlüğü yaratır.

Onları bu açmaza düşüren eğitimsizlik mi yoksa sonradan görme varsıllık mı, diye düşündüğüm olur kimi zaman?¦ İşe kendimden başlarım. Özde birtakım sorgulamalar yöneltirim, kendime bile. Empati kurarım dışımla. Tarafsız bir yaklaşımla irdelerim onları. Yanıtlarımı ölçer biçerim, gerçeğe ulaşmak için. Salt servetin güdümünden beslenen, bilgi ve erdemden yoksun kişiliğin kofluğu ağırlık kazanır usumda. Sonunda toplumsal hizmete dönüştürülmemiş servetin kaypaklığını, vefasızlığını, bilgi ve erdemin kalıcılığını kabul eder, rahatlarım. Beni gerçeğe taşımayan, ön yargılarımdansa utanırım.

Madalyonun olumlu yanına da bakmak gerekir elbette. Bizi rahatlatan, kötümserlikten uzaklaştıran, toplumsallığı besleyen güzel görüntüler de var kuşkusuz. Bu konuda nice varsılların toplumsal konudaki duyarlılıklarından da mutluluk duyduğumu söylemeliyim. Toplumla paylaşılmayan hiçbir değer ve zenginliğin kalıcı olmayacağını, malikine bir şey kazandıramayacağını düşünürüm. Kimsenin malı mülkü kimseyi doğrudan ilgilendirmez dediğimde, topluma yararlı varsılları ötelemenin yanlışlığını kabul etmek gerektiğine inanırım. Bu nedenle ki varsıllığından toplumsal hizmetler üretenlere de hep saygı duymuşumdur.
Zaman zaman kimi tuzu kurular ilgi alanıma girer. Erdem penceresinden izlerim; toplumsal vicdanın terazisinde tartar, erdem ölçülerime vururum onları?¦ Bu ölçülerin içinde kalanlara hayranlık ve saygı duyarım. O güzel varsılların yaşamasından, çoğalmasından yana dualar dökülür dudaklarımdan. Biliyorum ki hiçbir hizmet insana yapılan kadar kutsal ve kalıcı değildir.

Ne var ki az da olsa kimi varsılları, bu güzel fotoğrafta göremeyiz.  Onlar ki güçlerini servetlerinden aldıklarına inanan, paranın köleleri!..  Maddi olanaklarını egolarının emrine verenler!.. Nesne alır gibi parayla insan satın alacaklarına inananlar!.. Adam olmayı cep şişkinliğine bağlayanlar!.. Arabalarının markalarıyla, modelleriyle, alışveriş yaptıkları mağaza, market, yazlık kışlık evleri,  villaları, takılarını ya da kendileri gibi içi kof sosyete mensuplarını malzeme ederek egolarını doyuma ulaştırırlar. Mutluluk görüntüsü verirler. Çıkarcı, yalaka taifesinden yapay bir çevre kurarlar kendilerine. Gerçek dostlara ve eleştiriye kapatırlar kapılarını.  Günübirlik çıkar gruplarının pohpohlamasından haz alırlar. Giderek megaloman bir kişilik kazanırlar. Çıkarcılar onları önce okşarlar, sonra gevşetir bir sağmal inek konumuna düşürürler de bunun bilincine bir türlü varamazlar.

Ne kötü değil mi, toplum ve onun geliştirdiği değer ve erdemleri hiçe sayarak bir Karun özentisine girmek? Varsıllığı insancıl amaçlar uğruna kullanma fırsatını kaçırmak?¦ Bir Nemrut acımasızlığıyla toplumu dışlamak?¦ Onunla paylaşıma sırt çevirmek?¦ Bencilliği, kibri, acımasızlığı öne çıkarmak?¦ Ayaklarının gücünü hep başkalarını geçme özentisine harcayarak ihtirasın güdümüne girenler, asla kendilerini geçemezler. Kendilerini yetkinleştirmeyi göze alamayanların zaman daima aleyhlerine işler de onlar gönül ve düşünce gözünü açıp gerçeği göremezler değil mi? Böyleleri, insandaki gizi de çözmeye yanaşmazlar. Aslında böyle bir donanımları da yoktur. Bakmayın siz boş teneke gibi ses çıkardıklarına. Biraz irdelediğinizde ezberleri bozuluverir. Bilginin erdemin önünde eğilmeleri gerekirken, kasılıp kalırlar. Kabalıkları, gelgitleriyle kendilerini alalamaya çalışırlar. Bir devekuşuna dönerler de bunun ayırımına varamazlar.

Egonun emrindeki madde insanın gözünü ve gönlünü kör eder. Salt mide ve cep kültürü erdemleri algılamaya ve özümsemeye yetmez. İnsanın toplumsal bir varlık olduğunu düşündüğümde, toplumsallığın tutkalı olan tüm değerlere sıcak bakarım. Bu değerle barışık olmanın gereğine inanırım. Yoksa dışlanıp yalnızlığa itiliriz değil mi?

İnsanı değerlendirirken söylemiyle eyleminin örtüşüp örtüşmediğine bakarım. Olduğumuz gibi görünüp, göründüğümüz gibi olmanın bir erdem olduğuna inanırım. İkiyüzlülüğü yakıştıramam insana. Bakarım kimi kişiler alalamaya çalışırlar kendilerini. Nereye kadar? Oysa er ya da geç maske düşer, kel görünür.

Kimse varsıllığına güvenmemeli diye geçiyor içimden. İnsan ölümlüdür. Varsıllıksa vefasızdır. Gün olur, devran döner, taşlar yerinden oynar. Servetin vefasızlığı depreme dönüşür. Teker, bir kez tersine dönmeye görsün, gün günü aratır. Maddeden alınan gücü eritir. İyi gün dostları kötü günün kahrına katlanamazlar, birer ikişer çekilirler; boşalıverir çevreniz. İyi günde, kötü gün dostu edinemeyenler, yalnız kalmaya, unutulmaya mahkûm olurlar.

Hiçbir başarı, hiçbir nesne insandan daha önemli değildir. Bu nedenle  insana yapılan hizmet, inanç ve etik değerlerimizce kutsanmıştır. Gerçek ve kalıcı zenginlik erdem yetkinliği, düşünce derinliği ve bilgiyle elde edilir, hizmete dönüştürülüp, insanın yararına sunulabildiği ölçüde de kalıcılığa ulaşır, demeye çalışıyorum. Katılır mısınız, bilemem?..
Mustafa Okumuş Haber46

Popüler Yayınlar