Yusufçuk kuşunun hayalleri

Sabahın ilk ışıklarıyla koşuşan işçiler koca ağacın etrafında toplandılar. Sanki ağaç ellerinden kaçıp kurtulacakmış gibi her biri gözlerini dikmişler bakıyorlar, onu göz hapsinde tutuyorlardı. Beş asırlık bir çınar ağacıydı bu.

Omzunda birkaç apoleti olan zabıta bağırdı: 

- Kimi bekliyorsunuz, şovmenler geldi gelecek kessenize.

Motor sesleri bir ölümü etrafa haykırırcasına inledi. Baltalarını sımsıkı tutanlar, testere ellerinde hazır kıta ağacın yere kapanmasını bekleyenle vardı.

Ağaç derin ürpertiyle titredi. Köküne dokunanlara ne kötülük yapmıştı. Yaz sıcaklarında rüzgârlardan yardım alarak dallarını sallar etrafına serinlik dağıtırdı. Yağmur bulutlarını çağırır, gökyüzüne dağılan tozları toplardı. Tüm canlılar için görevi olan her şeyi eksiksiz yaptı. Geceleri herkes uyurken o hep uyanıktı. Tüm evsizlerin, kuşların eviydi. Canlılar için pis havayı temizler, çevreyi yaşanır hale getirirdi.

Olanları ilk fark edenler ala kargalar ve serçelerdi. Bu kuşlar olacakları önceden haber almış gibi telaşlıydı. Büyük bir alakarga sürüsü gökyüzünde daireler çizerek çığırtkan sesleriyle uyuyanları uyarmak için bağırıyorlardı. Motor sesini duyan kargalar işçilerin üzerine dalışlar yaptılar, acı acı gagaladılar. Ağacın dallarında bir oyana bir buyana pır pır ederek uçuşan serçeler, çocuğunu kaybeden kadınlar gibi çığlıklar artarak kara ruhlu sinelere seslerini duyurmak için canhıraş ciyaklıyorlardı.

Koca çınar biraz sonra salınarak yere devrildi. Olanları karşı apartmanın çatısında izleyen yusufçuk kuşunun ürkek bakışlarını hiç kimse umursamadı. Ağaca vurulan her darbe de yüreğinde ürkek, kanatlarında bir kıpırtı hissetti. Kesilen her dalı onun bir parçasını alıp götürüyordu. Bu ağaç onun eviydi. Üç yıl boyunca yavrularını bu ağaçta büyütmüştü. Dallar arasında ki oyunlarını, tek tek çöpleri toplayarak yaptığı ilk yuvasını, eşiyle buradaki ilk sevdasını hiçbir işçi hissetmedi bile.

Ağaç yerlerdeydi şimdi. İşçilerin her biri bir dalındaydı. Balta, testere, motor sesi birbirine karıştı. Olanları duyan insanlar, koşarak geldiler. İçlerinde bağıran adamın belirttiği şov yaparak önde görünmek isteyenler vardı. Çok samimi ağacı seven, faydalarını bilen insanlar vardı. Bağıranlar, ağlayanlar, küfredenler vardı. Pankartlar açıldı. Konuşmacılar megafonlarla nutuklar atmaya başladı.

Ağacın kökü acıdı. Öz suyu akmış kökünü ıslatmıştı. Tekrar ışkın vermenin hayallerini kurdu. Konuşan insanlardan buraya bina yapılacağını duyunca hayallerini de susturdu, yaratanına sığındı, görevinin sona erdiğini düşünerek şükretti. 

Ağaçta bir ölümlüydü. Çok uzun yaşadı. Yıllar önce bir tohumdan fidan olmuş, büyümüştü burada. Uzun yıllar önce etrafı ağaçlarla doluydu. Zamanla diğer ağaçlar kurudu, kesilenler de oldu. Tek başına kala kalmıştı bu geniş alanda. Fakat o çok mutluydu burada. Huzurlu yaşadığından dalları gürdü. Kökü derinlere kadar inmişti.

Sevdalıları vardı ağacın. Dilek tutan deli kanlılar, genç kızlar, hayallerini bir çaputa yazarak dallarına asan dua edenler vardı. Gülücüklerini, oyunlarını paylaşan çocuklar vardı. Hiç bir vakit terk etmeyen dallarında vıcırdayan kuşlar, yapraklarını mesken tutan böcekler vardı. Yaşadığı sürece hiç kimseyi ötelemedi, incitmedi çınar ağacı. Herkesi Bir’den bildi.

Kimler oturmamıştı ki gölgesinde. Hal insanları; Kutuplar, şeyhler, mürşitler, dervişler, abidler, zahitler, ârifler, muhibler, pirler, abdallar, imamlar, hocalar, dedeler, babalar ve daha nice gönül insanları görmüştü ağaç. Ama hepside dönmüşlerdi toprağa.

Beş yüz yıllık çınar ağacının kesilmesine sebep olan adam da kalabalık arasındaydı. Onu kimse fark edemedi. “Eğer burada olduğumu öğrenirlerse ben yapmadım der attığım imzayı inkâr ederim.” dedi. Bir komutan edasıyla yapacaklarını düşündü adam. Buraya büyük bir iş yeri yapmayı planlıyordu. Şehrin göbeği sayılırdı burası. “Çok ucuza kapattık bu araziyi, ne yapsak olur.” dedi adam böbürlenerek. 

 “Şu insanoğlu ne kadar nankör, kendi iyiliğini hiç düşünmüyor. Kazanma hırsı gönül gözünü kör etmiş.” dedi son dalı kesilirken. “Her canlı etrafıyla alakadar. İnsan da bu âlemde tek başına değil. Toprak, su, hava, ağaçlar, taşlar ve tüm canlılar bütünün parçaları. Parçanın birisinin dengesinin bozulması bütünü bozacak. Her gün doğumlar, ölümler var. Bakış ufuklarını maneviyattan maddeye çevirenler, hislerini nefislerine takanlar her şeyi madde olarak algılıyorlar. Hırslarına kapılan insanlar kendi elleriyle kendi kıyametlerini hazırlıyorlar.” dedi 
ağaç.
http://www.haber46.com/kose-yazisi/18844/yusufcuk-kusunun-hayalleri.htm
Abdurrahman Döner 
abdonder-46@hotmail.com

Popüler Yayınlar