TUZAK (Sıddık Altunbaş)


Benzerlerini çeşitli yayın organlarında daha önce de gördüğümüz türden, marastimes.com’da yayınlanan haber: “Kahramanmaraş Piazza’da Görsel Şölen” başlığını taşıyor. Bir hattatın aylar boyu göz nuru dökerek hazırladığı yazıları/levhaları sergilemesine imkan verilerek ‘ziyaretçi’lerin ilgisine, istifadesine sunulmuş. Söz konusu mekan(lar)da bu etkinlik ilk değil, son da olmayacak. Bu mekan bir alışveriş merkezi yani bilinen kısa adıyla AVM. Yani, bütün derdin ve gözetilen esas amacın, algı yönetimi dahil Kapitalizmin geliştirdiği her türlü yöntemi kullanarak geniş kitleleri oraya çekmek ve bu cazibeden kendini alıkoyamayanların cebinde olan ve hatta olmayan parayı olabildiğince bu sistemin temsilcilerinin hesabına aktarmak olduğu bir yapı.

Bir de güzel(!) özelliği var; parayı verenin kim olduğu, kime-neye mensup olduğu, nasıl bir kişilik yapısına sahip olduğu (hatta kişiliğinin olup olmadığı) onu hiç ilgilendirmez. Eli ve cebi olan, aklını, sorgulamacı yanını yatıştırmaya meyilli olan her meşrepten insan hedef kitlesinin bir parçasıdır. Mühim olan çağrıya icabet edilmesi, sunulan cazibeye direnilmeyerek o yapıdan içeriye adımın atılmasıdır. Göze kestirilen hedef, kapana bir kere düştü mü gerisi kolay! Bu yapıların birer kapan/tuzak olduğunu anlamak için allâme olmaya da gerek yok; herhangi bir kapanın yapısına, mantığına biraz aşina olmak yeter. Kapanın çok çeşitleri olsa da; temel olarak içeride ne olup bittiğini dışarıya yansıtmayan geçici veya kalıcı bir ‘yapı’ya kapanı kuranın tayin ettiği bir delikten girilir veya bir düzeneği harekete geçirecek adım atılır, gerisi malum. Yalnız bir farkla ki, burada amaç kurbanı bir seferde safdışı etmek olmadığı için, maksat hasıl olunca fiziksel ve duygusal olarak kendini iyi hissederek oradan çıkabilecek kadar özgür(!) olmalıdır, ki tekrar-be-tekrar gelebilsin. Bunun için de gerekli bütün şartlar, muhtelif ‘beyin yıkama’ yöntemleriyle ön-yıkama yapılarak günler, aylar öncesinden hazırlanır ve herhangi bir unutmayı, ihmali yahut tavsatmayı önlemek için farklı isimler altında yapılan bu çalışma süreklilik arzeder.

Tezgaha girip çıkanın zaman zaman aklı zonklasa da bunun bir önemi yok. Toplumda, çevrede, ailede bu zonklamayı yatıştıracak yığınla gönüllü(!) imdada yetişir!

Peki, kapitalizmin mâbetleri olarak nitelendirilen bu AVM’lerde kadim kültürümüzün ve İslam dinini merkeze koyarak görkemli bir medeniyeti inşa etmiş olan hayat tarzımızın çok mühim bir unsuru olarak gelişmiş Hat Sanatı’na dair sergi açılması kim açısından neyi ifade ediyor? Hadi avâmı anladık diyelim; bu sanatları temsil ettiği iddiasında olan ve meşgalesi bu iddia ile çelişmeyen insanların bu gibi tekliflere koşarak gitmelerini ya da bizzat talep etmelerini ne ile açıklayacağız? Acaba, Kapitalizmin hidayete ermesi umuduyla yapılan bir tebliğ gayreti midir?

Mesela; bu sergi sahibi, “eserlerimi sergimek için bu mekanı seçmekle yatıp kalkıp alenen veya zımnen Batı tipi hayat tarzına mesafeli duran bir kesimin bu mâbetlere ayağını alıştırmaya hizmet etmiş olur muyum?” kaygısını aklından geçirmiş midir acaba, ya da böyle bir kaygı zâid midir?

Benzer kaygıları mesela, okuyuculara kitap imzalama âyinleri düzenlenmesi için de dile getirmek mümkündür. Esasında nerede yapılırsa yapılsın, müellifle okuyucu arasındaki münasebette imza meselesinin topluca icra edilen nevzuhur bir ritüel haline getirilmesinin bile bu münasebetin tılsımını bozup sıradanlaştırdığı kanaatindeyim. Diyelim ki bir kitap fuarında ya da yayınevi bünyesinde yapıldığı takdirde bunu bir şekilde tevil etsek bile ismi kitap ile müsemmâ olan kütüphanelerin veya mesela müellifin akademisyen olduğu durumlarda akademik mekanların bu ‘âyin’lere evsahipliği yapmıyor olması, kanatimce bu faaliyetlerin gerçek amacının ne olduğunu sorgulamak için yeterli sebeptir.

Bir AVM’de Batı kültürünü ve dünya görüşünü temsil eden bir sergi ya da başka türlü bir faaliyet düzenlenmesi mühim bir tenâkuz teşkil etmeyebilir. Fakat, Türk-İslam Medeniyeti’nin göz kamaştıran inceliklerini, kadim kültürümüzün seçkin örneklerini, ağırlıklı olarak kendilerini bu medeniyetin varisi addedenlere sunmak üzere, Kapitalizmin “azizleri”nin ruhlarının kol gezdiği bu mekanları tercih etmenin ne anlama geldiği üzerinde hassaten düşünülmesi gerekir. Bu durum ‘Müslüman mahallesinde salyangoz satmak’tan daha mı ehvendir!?

Şayet sergilenen o levhaların birinde şâirin “Bâtıl hemîşe bâtıl u merdûddur velî / Müşkil budur ki sûret-i haktan zuhûr ide” beyti de yer buluyorsa o zaman “Kel Keyfim Kel”!.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar