Ayaklar Altına Alınan Ses Bayrağımız

Bir milletin tanımını yaparken her şeyden önce “aynı dili konuşan” diye başlanır cümleye. Çünkü dil, milleti meydana getiren millî kültürün ve millî duygunun taşıyıcısı, aktarıcısı; millî varlığın, birliğin ve kültürün temeli ve teminatıdır. 
 Bizi kimliğimizle birlikte geçmişten günümüze taşıyan, günümüzden de geleceğe taşıyacak olan en önemli varlığımız dilimizdir. Tarih dillerini kaybettikten sonra baskın kültürlerin egemenliğinde benliklerini de kaybederek tarih sahnesinden silinen veya sömürge devleti olarak hayatını devam ettiren milletlerin hikâyeleriyle doludur.

Edebiyat Bülteninden Abdurrahim Karakoç İçin Çok Özel Bir Özel Sayı (Ramazan Avcı)

Türkiye Dil Ve Edebiyat Derneği Çorum Şubesi yayın organı Edebiyat Bülteni, Nisan 2014 tarihli 10. Sayısını Abdurrahim Karakoç Özel Sayısı olarak çıkarttı.
“Bu toprağın sesi olan şairler, ilgiyi, iltifatı ve vefayı fazlasıyla hak etmektedirler” anlayışıyla Abdurrahim Karakoç’u anmak, anlamak ve anlatmak için kolları sıvayan Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Çorum Şubesi, dolu dolu bir özel sayı ile Abdurrahim Karakoç’un anısına yakışır bir dergi ortaya koymuşlar.

Havasına Suyuna (M.Fatih Erdoğan)

Suyu bilmem ama soğukların bastırmasıyla birlikte şehrimin havasının tadı da tuzu da kaçtı. Güzel Şehrimin üzerinde yoğun kömür kokusu ve genizleri yakan pis bir hava tabakası oluştu.
“Hava kirliliğine doğal gaz da çare olmadı” diyeceğim ama dilim varmıyor. Doğal gaz kullanımının hızla artmasına rağmen bir türlü istenilen seviyelere çıkartılamadığı da elbette doğru ama kirliliğin tek başına sebebi elbette değil. Ya birde doğal gaz kullanılmasaydı diye düşündüğümde aklıma gelenler ise gerçekten tam bir felaket.
Özellikle rüzgârın etkili olmadığı günlerde görülen ve sınır değerleri hayli aşan hava kirliliği insan sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaşıyor. Kalp ve diyabet hastası olan vatandaşların bırakın yürüyüş yapmalarını sokağa çıkmaları bile imkansızlaşıyor.

Atışma Türünü Yeni Şartlarda Sürdürme Çabasının Meyvesi Bir Kitap: Söz Açarı (Ramazan Avcı)

Yiğitliğin ve kahramanlığın sembolü Köroğlu, son nefesinde  “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu.” demişti. Bu söz teknolojik gelişmenin insanî değerleri ortadan kaldıran olumsuzluğuna ilk tepki, ilk serzeniş, ilk isyan fakat aynı zamanda ilk boyun eğişti. O günden bu güne fert ve toplum hayatımıza hâkim olan sanayi ve teknoloji çağı; alışkanlıklarımızı, zevklerimizi, tutkularımızı, geleneklerimizi hülasa değerlerimizi bir bir değiştirdi.
Sanayi ve teknoloji çağı, Yeni Türk Edebiyatı alanında önemli değişimlere ve gelişmelere sahne olurken Âşık Tarzı Halk Edebiyatı geleneğine büyük zararlar vermiştir. Bu geleneğin içinde çok önemli bir yer tutan atışmalar Azerbaycan’da canlılığını sürdürmekteyse de Anadolu sahasında bu damar her geçen gün hızla daralmaktadır.  Yazının devamı

Toplumsallık İnsana Verdiğimiz Değer ve Hizmetle Boyutlanır (Mustafa Okumuş)


Bakarım da fukaranın, bilgi ve erdem sahiplerinin baştan yüzü soğuk olur. Ya da tuzu kurular, öyle şaş bakarlar onlara. Işığa sırt çevirirler; karanlığı alırlar önlerine. Böylece kalıcı değil, geçici değerlere tutsak ederler kendilerini. Farkına varmadan gerçeği, erdemi ve bilgiyi dışlama yanlışlığına düşerler. Kendi göreceli ölçülerini kullanarak bu kaynaklara yukarıdan bakma yanlışlığına düşerler de bunun bilincine varamazlar. At gözlüğü onlarda beyin ve yürek körlüğü yaratır.

Yaşamak Bir Savaşımdır (Mustafa Okumuş)

İnsanoğlu ağlayarak açar, dünyaya gözlerini. Bundan sonra başlar yaşam savaşımı evre evre ölünceye dek. Kayıplar, kazanımlar hep birbirini izler. Yaşamın, kendine özgü kesitleri, savaşım alanlarını ve yöntemlerini kendisi geliştirir. Yaşam önüne koyduğu ereklere ulaşım savaşımıdır, bir bakıma. Bu erek hedefleri için verilen her mücadele, risklerini de utkularını da kendi içinde taşır. Bir madalyonun iki yüzü gibi? Risk yoksa utku yok, utku yoksa risk de yoktur.

Allah doğanın tüm ayrıntılarını kendi zıddıyla bir bütün olarak donatmıştır. Sözgelimi, gül rengiyle kokusuyla albenili bir çiçektir. Oysa çevresi  dikenlerle kaplıdır. Elimize diken batmasını göze alamıyorsak, gülü koklama ondan haz alma hakkımız yoktur. Ne demiş atalar:  "Gülü seven dikenine katlanır." Bal arısı bal üreten çok yararlı bir böcektir ama kuyruğundaki iğnede zehir taşır.

Büyükşehir Tamam da, Büyük Medeniyetin Şehri Olabilir miyiz? (İsmail Çelik)

Hepimizde şöyle müstakil, bahçeli, modern nitelikte bir ev özlemi vardır. Kum medeniyetinin kuşattığı kuşaklarız. Aslında kum yığınlarının, yapay çimentolarla yapıştırılmasıyla oluşturulan şehirler;  yapay kültürün kaynaştıramadığı, çürük şehir medeniyetini üretiyor. Bu durum, 3.dünya ülkelerinin ve gelişmekte olan ekonomilerin sorunu aslında.  Çarşaf gibi açılmış şehirler yerine, topaçlaşmış, büzüşmüş, dar alana yığılmış şehirler? Yazının devamı

Bilgisayarcının Son Dersi (Yakup Kaman)

Bir profösörün mezun edeceği talebelerine verdiği son ders
Bilgisayar Mühendisi Arkadaş, İnşallah iyi bir donanımcı veya iyi bir yazılımcı veya iyi bir networkçü veya iyi bir sistem yöneticisi olacaksın. Yalnız şu mühim meseleleri sakın aklından çıkarma; Bu kainatın öyle bir donanımcısı vardır ki, bütün mevcudâtı ve içinde yer yüzünü create etmiş, güneşi bir power source, ayı bir system clock yapmış. O power source'dur ki kesintiye uğramaz ve o system clocktur ki şaşmaz ve şaşırmaz, o donanımcının ilminin ve sanatının nihayetsizliğini gösterir. Yazının Devamı

Bu seneki Öğretmenler Günü hediyem de muhteşem (Ali Çam)

Bu gün sınıfıma gelen bir öğretmen arkadaşımla konuşurken fazlaca gürültü yapan öğrencilerime "Beni çok üzdünüz? Eğer böyle yapmaya devam ederseniz benim öğrencim olduğunuz için mutlu olmam? İyi ki benim öğrencimsiniz demem" dedim.

Verdiğim tepkinin öğrencilerim üzerinde ne tür bir etki bıraktığını da düşünmedim doğrusu. Dersimizi işlemeye devam ettik.

Son derste hiç alakasız bir zamanda şarkı söylemeye başladım. Benimle beraber öğrencilerim de keyiflenmişti. Bir öğrencim:

"Öğretmenim" dedi. "Siz bize iyi ki öğrencimsiniz demeseniz de biz size iyi ki bizim öğretmenimizsiniz" diyoruz?

Kurtuluş'un 100. Yılında Kahramanmaraş Basın Açıklaması

Çok kıymetli Kahramanmaraş sevdalıları ve değerli basın mensupları?¦ Yaklaşık 8 ay önce başlayan ve Kurtuluş'unun 100. yılında hayal ettiğimiz Kahramanmaraş'ı konuştuğumuz projemizin ilk aşaması bu gün sona ermiş bulunuyor. 

Kahramanmaraş'ı seven, daha yaşanabilir bir şehir hayali kuran, suçu başkalarının üzerine atmak yerine elini taşın altına koyan, eleştirmek yerine yol gösteren, çözüm üreten ve çözümün bir parçası olmayı kabul eden çok sayıda kişi ve kurumla bu günlere geldik.

Kadına Şiddet Kadınların Değil Erkeklerin Sorunudur (Ali Çam)

Çoktandır bir "kadına şiddet" yazısı yazmaya karar vermiştim.  Olmadı. 

Ne zaman bilgisayarın başına otursam bir "kadına şiddet" yazısı için, gözlerim doldu. Sustum kaldım. 
Gücünü, kuvvetini karısına karşı gösteren ama dışarıda süt dökmüş kedi gibi pısırık, uyuz, uyuşuk dolaşan sözüm ona erkekler için ne yazabilirim ki?¦ 

Ya da bir erkeğin himayesine sığınan ama sığındığı erkeğin şiddetine maruz kalan kadın için ne diyebilirim? Yazının devamı

Yeni Edebiyat Yaprağı (Mustafa Zincirkıran)

Bu yazımda, henüz tanımamış olan ve okumayı seven siz değerli dostlarıma ilimizde bu yılbaşında yayın hayatına başlamış olan mütevazi bir dergiyi tanıtmaya çalışacağım. 

Ali Haydar Tuğ Bey'in yönetiminde yayımlanan ve edebiyata gönül vermiş eli kalem tutan güzel insanların yazı ve şiirleriyle beslediği dergimizin adı YENİ EDEBİYAT YAPRAĞI. İki aylık olarak çıkan derginin Mart-Nisan aylarını kapsayan ikinci sayısını da ilk sayısı gibi büyük bir zevkle okudum ama sindire sindire?¦ İnşallah Mayıs-Haziran sayısını ve takip eden diğer sayılarını da görüp ve okuyabiliriz. Yazının devamı

Ben Keyfim ve Kahyası (Şule Tarak)

Şimdi zaman başkalaştı. Artık ahir zamandayız. Ahir son demek, kıyamete doğru son bulacak yaşamımızın son demlerindeyiz. Komşusu açken tok yatma zamanı şimdi. Hal hatır sormama zamanı şimdi. Habersiz çalan kapıya şaşırma asrındayız artık. Selam verene şaşırma günü. Hasta ziyaretlerine şaşırdığımız, bayramda gelip gitmelerin azaldığı, yaşlıların yalnızlığa terk edildiği, çocuklara tapılan, büyüklerden vebalı gibi kaçılan bir zamandayız artık. Yazının devamı

Kır Zincirleri (Ahmet Sandal)

"Asr'a yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir. 
İman edip iyi amel işleyenler ve birbirlerine hakkı ve sabrı 
tavsiye edenler müstesna." (Asr Suresi)
 
Zaman akar, gün gelir elde, ne mal, ne mülk kalır. Varsa yoksa, amellerdir, insanı derin düşünce alır. Ey Nefsim, gafil olma, vicdanın zincirlerini haydi kır. Bağımsızlığını ilan et, "Lailaheillallah" diyerek haykır. Yazının devamı

Önce Ahlak (Ahmet Sandal)

ÖNCE AHLAK - 1
Ahlakın dereceleri kısım kısım yükselir. "Başkalarının iyiliği için kendisini feda etmek", ahlak ve fazilette en zirvedir. Bunu ancak, Peygamberler, Allah'ın evliya ve salih Kulları başarabilir. Ahlakın en taban, en alt seviyesi ise "sana yapılmasını istemediğini başkasına yapmamaktır." Bunu herkes başarabilir. İnsanlar işte ahlakın en düşük seviyesini yerine getirseler, Dünya adeta Cennet olurdu. Yazının devamı

Şehir ve İletişim -3 (Ahmet Sandal)

Şehir ve iletişim denildiğinde, insanın, şehrine sahip çıkması, değerlerine hassas bir gözle bakması, farklı bir bakış açısıyla değerlendirmesini kastediyorum.
Her sabah şehrin sokaklarına çıktığımızda, ilk olarak, şehrin sokaklarına, konaklarına, apartmanlarına, gecekondularına, taş duvarlarına, parke kaldırımlarına, asfalt yollarına, parklarına, bahçelerine, aydınlatma direklerine, duraklarına, ağaçlarına, köpeklerine, kedilerine, velhasıl tüm gördüklerimiz şöyle bir kuvvetlice "esselamünaleyküm" diyelim. Sonra da "aleykümselam" diyerek yolumuza devam edelim. Yazının devamı

Şehir ve İletişim -2 (Ahmet Sandal)

Şehre bir iletişim uzmanı gözüyle, hassas bir biçimde baktığımızda onu kendimize daha yakın görürüz. Kendimizden bir parça biliriz. Kendimizden bir parça gördüğümüzü daha fazla düşünürüz. Gelin düşüncemizi biraz daha yoğunlaştıralım. Şehrin ve şehirde cansız gibi gördüğümüz her varlığın bizle iletişim kurmaya hazır varlıklar olduğunu düşünün.
Düşünün ve ?şehir ve iletişim? hakkında kafa yorun. Ahmet Sandal'ın yazısının devamı

Şehir ve İletişim (Ahmet Sandal)

Şehir, neler barındırır neler. Nice sevince, nice hüzne tanıklık eder. Bu tanıklık, şehrin sokaklarına, konaklarına, apartmanlarına, gecekondularına, taş duvarlarına, parke kaldırımlarına, asfalt yollarına, parklarına ve bahçelerine siner. Bir ah çeker de söyleriz ya; ?şu sokakların dili olsa da konuşsa? diye.
Evet Dostlar evet, tüm bu saydıklarım varlıkların bir dili olsa da konuşsa. Bu saydığım varlıkların hepsini içinde barındıran şehrin bir dili olsa da konuşsa!
Kimler geldi, kimler geçti. Kimler güldü, kimler ağladı. Hangi gözyaşı, nasıl da sel olup aktı gitti. Ahmet Sandal'ın yazısının devamı

Çalışanlara Zamanı İyi Yönetmek Konusunda Tavsiyeler


Zaman, bir sır, bir muamma ve bir bilinmez. Zaman elle tutulmaz, gözle görülmez, içiçe olduğumuz, ancak, mahiyetini tam olarak bilemediğimiz bir kavram, büyük bir değer, eşsiz bir hazine. İnsanoğlu, zaman konusunda aynı denizdeki bir balık gibidir. Balık denizin içinde ancak, denizden habersiz. İnsan da zamanın içinde, ancak, acaba ne olduğunu tam olarak biliyor mu? Zaman, esas olarak, dün, bugün ve yarın diye üçe ayrılır. Gel gör ki, bu da bir zihin aldatmacasıdır. İnsan için, yalnızca içinde bulunduğu bugün vardır. 

Doğru Zamanlama ve Doğru Adresler

Çoğumuz zamanın yetmediğinden işleri yetiştiremediğimizden bahseder dururuz veya bu zamanın içinde iş yaptırdığımız kişi veya işletmelerden şikayet ederiz. Önce şu doğru zamanlama üzerinde duralım. Mustafa Önyurt Yazının devamı

Yusufçuk kuşunun hayalleri

Sabahın ilk ışıklarıyla koşuşan işçiler koca ağacın etrafında toplandılar. Sanki ağaç ellerinden kaçıp kurtulacakmış gibi her biri gözlerini dikmişler bakıyorlar, onu göz hapsinde tutuyorlardı. Beş asırlık bir çınar ağacıydı bu.

Popüler Yayınlar