SEVGİNİN GÜCÜ (Mustafa Okumuş)

Ne zaman toplumsallığı inciten, değer yargılarımı yaralayan bir davranışla karşılaşsam, gönlüm kırılganlaşır, beklentilerim çıkmaza girer, bir başka bahara kalır. Olumsuzlukların acısını tek yanlı bir hoşgörüye yükler, kendimi rahatlatmaya çalışırım. Ama kolay olmaz bu. Boş ver desem de antenlerim çalışır. Önce kendimi sorgularım. Sonra da empati kurmaya yönelir, batan dikeni çıkarmaya çalışırım, yüreğim acısa da…
Bu arada beynimin ekranına onca soru ve yanıt çöreklenir; çözüm beklerler benden. Aczimi kabul etsem bile ikna edemem onları. Bu yüzden seçenekleri irdeleme gereği duyarım. Sonunda bir seçim yapmak zorunda kalırım. Sevgi ya da sevgisizlikte yoğunlaşırım. Sevgisizliği ve de acımasızlığı itici, yıkıcı bulur, elerim. Çünkü sevgisizlik bencilliğin güdümündedir. Oysa sevgi öyle mi? Sevgi diyagramdır. Özü çekici, birleştirici, otayıcı, paylaşımcı ve dayanışmacı dediğimde, toplumsal sorunlarımızın tümünün temelinde bir dinamit gibi sevgisizliğin sonucu olan acımasızlığın yattığını kabul ederim.

Komşu Gezmesi (Sıddık Altunbaş)


Komşunuz vardır, ‘bir mâniniz yoksa kahve içmeye gelmek isterim’ şeklinde bir haber salarsınız yahut kendiniz sorarsınız. Genellikle de buna bir mâni olmaz, ‘buyur gel, memnun olurum’ denilerek kahvenin yolu açılır. Hani bu kahve içmeye bahane, sadece bir görüşme, muhabbet etme isteği olsa, ilk akla gelen komşuyu çağırmaktır. Fakat, mesela bir iç daralması veya bir tebdil-i mekan ihtiyacı sözkonusu ise bahanesi kahve olan komşu ziyareti daha tercihe şayan görülür ve imdada yetişir.

Bu kenarda duradursun..
*******
“Ben onunla içimden konuşuyordum” diyor Cahit Zarifoğlu. Ne demekse!.. Nasıl bir şeyse ‘içinden konuşmak’!?. ‘İçindeki’ ile konuşmak mı, yoksa ‘dışındaki’nin, uzağındakinin içiyle içten içe, ‘kâl’den ve ‘hâl’den farklı bir iletişim dili mi geliştirdiler, bilinmez..

ÜLKEMİZDE VE TÜRK DÜNYASINDA TÜRK TARIHI ÖĞRETIMINİN MESELELERI

ÜLKEMİZDE VE TÜRK DÜNYASINDA TÜRK TARIHI ÖĞRETIMINİN MESELELERI

Türk Ocakları Kahramanmaraş Şûbesinin 2013-14 yılı güz dönemi sohbet ve konferansları dizisinin son programı, tarih öğretiminin meselelerine ayrılmıştı. Sohbetin konuşmacısı olan K.S.Ü. Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Mehmet Suat Bal, iki yıl önce İstanbul Türk Ocakları’nın Marmara Üniversitesi ve TİKA ile işbirliği hâlinde bu konuda düzenledikleri uluslar-arası bir Bilgi Şölenine de katılmıştı. Orada temel soru şu idi: Gerek ülkemizde, gerekse bütünüyle Türk Dünyasında Türk Tarihi ne kadar isabetli ve maksada uygun bir şekilde okutulabiliyor? Ve bu konunun önünde hangi engeller yaşanmaktadır?

Şûbe Başkanı Dr. Abdullah Tekinşen’in, konunun önemini vurgulayan takdiminden sonra Doç Dr. Mehmet Suat Bal söz aldı. Doç. Bal, ortak tarih yazımı ve öğretiminin sadece bize ve Türk Dünyasına has bir melese olmadığını, II. Dünya Savaşından sonra, o büyük kavgaya rağmen vaktiyle Avrupa Biriliği fikrinin bile onların kendi ortak tarihlerini yazma projesiyle başladığını; oysa ayni milletin dalları olarak bu konunun bizler için daha önemli ve Avrupalılara göre daha kolay olduğunu söylemekle başladı. Hep verilen örnekler olması hasebiyle; Yıldırım Bayezid-Timur kavgasının, Yavuz Sultan Selim-Şah İsmail kavgasının tek bir taraftan bakılarak yazılıp öğretilmesinin bugün Türk Dünyasının işbirliği ve kültürel bütünlüğü dâvasını zedelediğini, âdeta ortak tarih bilinci oluşturmamızı engellediğini, bunları engel olmaktan çıkarmanın ise bizim ve Avrasya’da yaşayan bütün Türk devletlerinin işi olduğunu, özellikle her ülkenin tarihçilerine bu konuda çok görev düştüğünü vurguladı.

Popüler Yayınlar